GİZLİ KÖTÜLÜKLERİ MASUMLUĞUN ARDINA SIĞINARAK YAŞAYANLAR

İnsanların yaptıkları kötülüklerin üzerini örtebilmek için masumluğun ardına saklanmaları, şeytanın hileli yöntemlerinden biridir. Şeytan, etkisi altına aldığı kimselere yaptıkları kötülükleri ne şekilde gizleyecekleri konusunda da yol gösterir. Şeytanın telkiniyle hareket eden samimiyetten uzak insanlar da aynı onun gibi, kendilerini masum tanıtabilmek için özel yöntemler geliştirir ve karşılarındaki insanların etkilenebileceklerini düşündükleri bazı üslup, tavır ve konuşmalarda bulunurlar.

Bu yöntemlerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

  • Allah’ın Adını Kullanarak Kendilerini Masum Göstermeye Çalışmaları

    Bazı insanların, çevrelerindeki kişileri iyi niyetli ve masum olduklarına inandırabilmek için başvurdukları samimiyetsiz yöntemlerden biri, manevi değerleri kullanmaktır. Kuran ahlakıyla hiçbir şekilde bağdaşmayan bir yaşam süren kimseler dahi, kendilerini iyi niyetli ve temiz kalpli kimseler olarak tanıtmak için gerektiğinde Allah’ın adını anar; dindar olmanın, Allah’tan korkmanın, vicdanı kullanmanın öneminden bahsedebilirler. Ancak Allah’ın adını zikrederken, Allah’ın büyüklüğünü, yaptıkları samimiyetsizlikleri bildiğini ve bundan dolayı kendilerini azaplandırabileceğini düşünmezler.

    Kuran’da Rabbimiz’in “…ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın.” (Lokman Suresi, 33) ayetiyle bildirdiği bu samimiyetsiz tavrın, toplumda pek çok örneğine rastlanır. Bunlar arasında en bilinenlerden biri, bu tip insanların her zor durumda kalışlarında, hemen “Allah’ın adı üzerine yalan yere yemin etmeleri”dir. Bu yolla, ortada masum olduklarına dair inandırıcı hiçbir delil olmasa ve hatta haksızlıkları çok açık olsa bile, karşı tarafı kolaylıkla ikna etmeyi başaracaklarını sanırlar. Çünkü Allah’ın adını söyleyerek yemin etmekle insanların vicdanlarında derin bir etki bırakacaklarını düşünürler. Özellikle de inançlı insanlar arasında bu yöntemin çok daha etkili olacağına inanırlar.

    Bu kimselerin kendilerine masum imajı verebilmek için tek yaptıkları Allah’ın adını kullanarak yemin etmek değildir. Kendilerini temize çıkarabilmek için mümkün olan tüm imani öğeleri bu yönde kullanmaya çalışırlar. Örneğin gösterdikleri tavır bozukluklarını makul bir zemine oturtabilmek için uzun uzun imani içerikli konuşmalar yaparlar. Güzel ahlaka ne kadar önem verdiklerini, kötülükten nasıl dikkatle sakındıklarını, bu konuda ne kadar hassasiyetle davrandıklarını anlatırlar. Yanlış bir tavrın ahiretteki karşılığından çekindikleri için, bu tür davranışlardan daima kaçındıklarını dile getirirler. Ancak menfaatleriyle çatışan herhangi bir durumla karşılaştıklarında, bu anlattıklarının tam tersi bir tavır göstermeleri samimiyetsizliklerini ortaya koyar.

  • Masumiyetlerini İspatlayabilmek İçin Seri Şekilde Yalan Söylemeleri

    Şeytanın etkisiyle hareket eden insanların kendilerini masum gösterebilmek için başvurdukları yöntemlerden biri de yalan söylemektir. Ancak yalan söylemek deyince akla sadece çok açık ve net olarak ortada olan bir konunun tam tersinin söylenerek gizlenmesi gelmemelidir. Şeytan kötülüğün sessiz dilini öğrettiği insanlara, yalanı da ispatı çok zor olacak şekilde sinsice söylemenin yollarını gösterir. Eğer ispat edilemiyorsa, ortada gerçek anlamda bir yalan da olmadığına inanmalarını sağlar ve bu yolla yalanın adı konulmamış bir şekilde gizliden gizliye insanlar arasında yaygınlaşmasını ister.

    Dolayısıyla söz konusu kişiler, aslında çok sık yalan söyledikleri halde, kendilerini bu tavır bozukluğundan müstağni görürler. Şeytanın bu yöntemiyle söyledikleri yalanlara ise farklı isimler takarak bunlara masumiyet kazandırmaya çalışırlar. Örneğin “ağzımdan öyle çıktı”, “yanlış ifade ettim”, “eksik anlatmışım”, “yanlış hatırlamışım”, “o kısmını söylemeyi unutmuşum”, “başka bir konuyla karıştırmışım” gibi açıklamalarla söyledikleri yalanı iyi niyetli ve zararsız bir eylem gibi göstermeye çabalar, kendilerini de bu açıklamalara inandırırlar. Söyledikleri sözlerin dinleyenler tarafından “yalan” olduğu algılansa da, onların bunları dile getirmekteki amaçlarının yalan söylemek olmadığını öne sürerler. Önemli olanın bunları söylerken kalplerinde taşıdıkları “niyet” olduğunu ve kendilerinin de bu iyi niyetlerinden emin olduklarını iddia ederler. Oysa bu da yine bir başka yalandır ve Allah’ı şahit gösterdikleri halde Allah yalan söylemekte olduklarını bilmektedir.

    Şeytan açıktan açığa yalana teşvik edemediği insanları işte bu tür sinsi yöntemlerle dürüstlükten uzaklaştırır. Kimi zaman bir konuyu olduğundan farklı, eksik ya da fazlasıyla anlattırarak, kimi zaman söylenen sözü daha sonrasında değiştirip kelimelerin anlamını saptırmaya teşvik eder. Kuran’ın “Gerçeği sürekli ters yüz eden, günaha düşkün olan herkesin vay haline.”(Casiye Suresi, 7) ayetinde, bu kimselerin “gerçeği sürekli ters yüz ederek” yalan söyledikleri bildirilmiştir.

    Oysa belki şuurunda değillerdir fakat aslında bu yalanları insanlara değil Allah’a karşı söylemiş olurlar. Kuran’da “… Kendileri de bildikleri halde Allah’a karşı (böyle) yalan söylerler.” (Al-i İmran Suresi, 78) ayetiyle bu gerçek bildirilir. Kuran’ın“Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık,” (Kalem Suresi, 10) ayetiyle, bu gibi insanlara itimat edilmemesi gerektiği bildirilmektedir.

  • Yaptıkları Kötülüklerin Sorumluluğunu Başkalarının Üzerine Atmaya Çalışmaları

    Bazı insanlar kimi zaman, sırf kendilerini kurtarabilmek adına, yaptıkları samimiyetsiz bir tavrın sorumluluğunu bir başkasının üzerine yüklemeye çalışırlar. Şeytanın bu şekilde kandırdığı kimseler kendilerini temize çıkarabilmek için çevrelerindeki insanların iyi niyetli sözlerini ya da davranışlarını çarpıtır ve bunları mazeret göstererek kötü tavırlarını meşru hale getirmeye çalışırlar. Kendi davranışlarının sorumluluğunu yükleyecekleri bu kişilerin özellikle samimiyetleri, dürüstlükleri, güvenilirlikleri ve güzel ahlaklarıyla tanınan kimselerden olmasına büyük özen gösterirler. Bu yolla, kendilerinin iyi niyetli bir şekilde, yalnızca bu kimselerin sözüne uyduklarını söyler; eğer ortada yanlış bir tavır varsa bunun asıl sorumluluğunun bu kişilerde olduğunu öne sürerler. Savundukları bu çarpık mantığa göre kendilerinin hiçbir suçu yoktur; onlar yalnızca “dürüst, samimi ve güvenilir” bildikleri insanların sözüne uymuş, dolayısıyla ortaya çıkan yanlış tavra da bu kişiler sebep olmuştur. Kuşkusuz bu kimselerin, şeytanın etkisiyle sinsi yöntemler kullanarak kötülüğün içine sürüklendikleri açıktır.

  • Çoğunluğun Aynı Hatayı Yaptığını Söyleyerek, Tavırlarını Makul Hale Getirmeye Çalışmaları

    Bu aslında şeytanın en bilinen yöntemlerinden biridir; insanları kötülüğe sevk ederken, çevrelerindeki olumsuz insanlardan örnekler göstererek onları cesaretlendirir. Bu kimselerin de aynı tavırda bulunduğunu öne sürerek kişiyi bu tür bir davranışta bir yanlışlık olmadığına inandırmaya çalışır. “Bunu yapan yalnızca ben değilim ki, şu kişiler de aynı tavırları gösteriyor” ya da “bunu herkes yapıyor” gibi sözlerle kendilerine yöneltilen eleştiriyi geçersiz hale getirebileceklerini düşünürler.

    Oysa Kuran ahlakına göre bu mantığın hiçbir geçerliliği yoktur. Başkalarının da aynı suçu işliyor olması kişiyi sorumluluktan kurtarmaz; kurtarmadığı gibi hafifletici bir sebep de sayılmaz. Çünkü Allah Kuran’ın “Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.” (Enam Suresi, 116) ayetiyle, insanları çoğunluğa uymamaları konusunda uyarmıştır. Pek çok insan aynı anda aynı hataya düşebilir; ancak kişi tek başına vicdanının sesine uymakla ve Kuran ahlakını yaşamakla yükümlüdür. Her insan ahirette Allah’a tek başına hesap verecektir. Aynı hatayı bir kişi cahilliğinden, bir kişi yanıldığından, bir başka kişi ise kasıtlı olarak art niyetle yapabilir. Hiçbir insan bir başkasının gerçek niyetini bilemez. Ancak Allah tüm insanların niyetlerini, “sinelerinin özünde” sakladıklarını bilir ve onları bundan sorguya çekecektir.

  • Çocuk Karakteri Göstererek Kendilerini Masum Göstermeye Çalışmaları

    Kimi insanlar ilerleyen yaşlarına rağmen, sıkıştıklarını düşündükleri bazı anlarda, geçmişteki tecrübelerine dayanarak çocuk karakterine ilişkin birtakım özellikler gösterirler. Ancak bunları hala çocukluktan kurtulamadıkları için değil, çocukların yaptıkları hemen herşeyin makul karşılanmasından dolayı yaparlar. Çünkü çocukların yaptıkları hatalara karşı genellikle “çocuk aklı işte”, “çocuktur aklı ermez” gibi değerlendirmelerle yaklaşılır.

    İnsanlar şeytanın kendilerine öğrettiği önemli samimiyetsizliklerden biri olan bu kasıtlı çocuklanma tavrını, bazen yalnızca bir hata yaptıklarında, samimiyetsizliklerini örtebilmek için sergilerler. Kişilikli ve aklı başında bir insanın ses tonu yerine, acizliklerini ve masumluklarını ifade edeceğini düşündükleri bir çocuk sesi ile konuşurlar. Kimi zaman konuşamama taklitleri yapar; söyleyecekleri kelimeyi bulamıyormuş, ne demek istediklerini ifade edemiyormuş hatta cümle dahi kuramıyormuş gibi davranırlar. Çok heyecanlanmış, aklı karışmış ve konuyu toparlayamıyormuş gibi yaparak karşı tarafı masum oldukları yönünde etkilemeye ve kendilerini acındırmaya çalışırlar. Bir yandan da bu şekilde vakit kazanarak, kendilerini nasıl temize çıkarabilecekleri konusunda kendilerine yeni yöntemler ararlar.

Ayrıca bakışlarında da hiçbir sorun yoktur. Ama bu yönde de samimiyetsiz bir yola başvurur, kurnazlıklarını ve sahtekarlıklarını gizlemek için olabildiğince saf bakışlarla bakarlar. Böylece kendileri hakkında “o safi niyetlidir, kötülük yapamaz; istese de bilmez, beceremez” dedirterek şefkat duyulması gereken, zararsız ve masum bir insan imajı oluşturmaya çalışırlar. Keskin, dikkatli ve akıllı bakışlarla bakabilen kimseler oldukları halde, kasıtlı olarak bu bakışlarını saklayarak çevrelerindeki insanları aldatmayı hedeflerler.
Müminin temiz ve masum görünümünün ise, bu samimiyetsiz kişilerin durumlarıyla asla bir benzerliği yoktur. İnanan insanın samimiyeti her durumda çok açık anlaşılabilir.

Bir kimsenin, şuuru açık ve aklı yerindeyken, Allah’ın ayetlerini açık bir şekilde kavrayabiliyorken kasıtlı olarak çocuk imajına bürünmeye çalışması elbette ki oldukça samimiyetsiz bir davranıştır. Böyle bir durumda akıl ve iman sahibi bir kimsenin yapması gereken, insanların gözünde temize çıkabilmek için samimiyetsiz yöntemlere başvurmak değil, yalnızca Allah’ın rızasını kazanmayı hedeflemesidir. Bunun için yapacağı ise samimi olmak ve hatalı bir davranışta dahi bulunsa bunu örtmek yerine Allah’ın affediciliğine sığınıp tevbe etmektir.

Yorum bırakın